Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1945 sonrası hem siyasal hem ekonomik bakımdan yeni bir dönemin başlangıcıdır.Bu dönemde ekonomik bakımdan önemli değişiklikler olmuştur. 1930’lardan itibaren uygulanan kapalı, korumacı, dış dengeye dayalı ve içe dönük ekonomi politikalarının adım adım gevşetildiği, dışalımın serbest bırakıldığı bir dönem olmuştur. Yine bu dönemde dış yardım kredi ve yabancı sermaye yatırımları ile ayakta duran bir ekonomik yapı yerleşmeye başlamıştır. Savaş yıllarında zorunlu nedenlerle çıkartılan Milli Korunma Kanunu, Toprak Mahsulleri Vergisi ve Varlık Vergisi yasaları uygulamada devletçilik ilkesine karşı tepkiler doğmasına neden olmuştu. Savaş sonrasında ise demokrasi rüzgarlarının da etkisiyle çok partili rejime geçildiğinde kurulan Demokrat Parti’nin ekonomide liberalizmi benimsemesi, devletçiliği tartışılır hale getirmiştir. Bu nedenlerle CHP yönetimi bu ana ilkenin sınırlarını saptamayı, onu yeniden tanımlamayı gerekli görmeye başlamıştı. CHP içerisinde de bu konuda görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır.
DP’nin kuruluşundan sonra başbakanlığa atanan Recep Peker 1946 Ağustosunda okuduğu hükümet programında özel girişimciliğe eskisine oranla daha büyük oranda yer verileceğini belirtmiştir. Devlet teşebbüsleri ile özel teşebbüs arasında işbirliği sağlamak ve devlet işletmelerinin özel girişimcilikle başarılabilecek alanlara yayılmasını önlemek bu programın temel ilkesi idi. Hükümet programlarında belirtilen ekonomide özel girişimciliğe daha çok yer verileceği eğiliminin belli oranda da olsa devlet başkanı ve CHP’nin değişmez genel başkanı İsmet İnönü’nün görüşünü de yansıttığı kuşkusuzdu. 1947 Kasımında toplanan CHP’nin VII. Kurultayında parti programında bu yönde değişiklikler yapılmıştır. Savaş yıllarında ortaya çıkan sorunlar ve ekonomide liberalizmi savunan DP karşısında, bu kurultayda yapılan değişiklikle devletçilik ilkesi özel girişimciliğin güven içinde çalışması için gerekli önlemleri alma ile de yükümlü kılınmıştır.