Bir Kurt Öyküsü

Bugün sizlere vefa üzerine bilindik bir kurt öyküsü anlatacağım:

En vefakar dostumuz gölgemizdir bilirsiniz. Ama unutmayın ki; o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler. Hegel

Bir gün, bir kurt avcılar tarafından sıkıştırılıyor. Kurt, ormanda oraya, buraya kaçıyor, ne var ki peşindeki avcılardan bir türlü kurtulamıyor.

Canı tehlikede bir haldeyken bir köylüyle karşılaşıyor, adamın önüne çöküyor ve yalvarmaya başlıyor:

– “Ey ademoğlu, ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı. Eğer sen yardım etmezsen, biraz sonra yakalayıp öldürecekler beni…”

Köylü bir an düşünüyor. Sonra yanındaki boş çuvalı açıp, kurda içine girmesini söylüyor. Çuvalın ağzını bağlayıp, sırtına vuruyor, yürümeye başlıyor. Karşılaştığı avcılar civarda bir kurt görüp görmediğini soruyorlar. Köylü “görmedim” diye cevap veriyor.

Tehlike geçtikten sonra köylü çuvalın ağzını açıyor ve tarlasına doğru yürümeye başlıyor.

Az önce teşekkürler eden kurt “bir dakika” diyor. Köylüden yiyecek istiyor. “Burada senden başka yiyecek olmadığı için, seni yemeliyim” deyince:

Köylü: “Olur mu, senin hayatını kurtardım, hani vefa ” derken, kurt; “yapılan iyiliklerden ve hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur. Bende kendi yararım için iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım” şeklinde cevap veriyor.

Kurt ile köylü karşılarına çıkacak ilk üç kişiye bu konuyu sorma kararı veriyorlar.

Karşılarına ilk önce yaşlı bir at çıkıyor. At diyor ki; “Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim. Yaşlanınca beni böyle kapıya koydu” diye konuşuyor.

Sonra bir köpekle karşılaşıyorlar; “Ben hizmetin değerini bilen, vefalı bir efendi görmedim. Yıllarca sahibime sadakatla hizmet ettim, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vururdu” biçiminde konuşuyor.

Kurt köylüye dönerek; “Gördün çare yok, seni yiyeceğim” diyor. Köylü itiraz ediyor;

Bir Kurt Öyküsü

 – “Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, beni ondan sonra ye” diyor. Bu kez karşılarına bir tilki çıkıyor. Tilki hep nefret ettiği kurda oyun oynamak istiyor. “Anladım da küçücük torbaya sen nasıl sığdın?” diye soruyor. Kurt bir şeyler anlatıyor. Tilki inanmış gibi yapıyor: “Gözümle görmeden inanmam” diye konuşuyor.

İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya giriyor ve girer girmez de, tilki köylüye işaret ediyor ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlayıp eline bir taş alıyor:

– “Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık” diyerek, torbanın içindeki kurdu dövdükçe dövüyor.

Köylü tilkiye dönerek diyor ki;

– “Minnettarım, kurttan kurtardın”. Tilki de yanıt veriyor; “Benim için bir zevkti”.

O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılıyor, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünüyor, beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürüyor.

Son olarak çuvalı ayağıyla dürterek kurda sesleniyor köylü:

– “Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş.”

Bu hikaye kurt, tilki, insan,.. ” vefa ” kelimesinin anlamını bilmeyen tüm mahlukata adanmıştır.