Ne Çok Bakkal Var

Bil ki domuzların önüne inciler serilmez
Mücevherden sarraflar anlar ancak, başkası bilmez.
Ne fark eder ki kör insan için, elmas da bir cam da
Sana bakan bir kör ise, sakın kendini camdan sanma…
Hz. Mevlana

Bundan yıllar önce Bir Kurt Öyküsü isimli bir hikaye anlatmıştım. Sırası geldi, bir hikaye daha anlatacağım.

Zamanın birinde bir bilge yanında yetişen talebesini bir ders vermek istemiş. Ders dediğiniz illa sınıfta olacak değil ya; talebesinin eline parlak bir taş vermiş, çarşıya göndermiş. Çıkmadan önce de tembihlemiş: Bunu denk geldiğin esnafa göster, kaç para verirmiş öğren, sakın ola satayım deme, geri getir demiş.

Konuyu anlayamayan talebe elinde parlak taşla çarşı yoluna düşmüş. Neyse çarşıya varmış, ilk önüne bakkal denk gelmiş.

– Bakkkal efendi bu taşa kaç lira verirsin?

Bakkal taşı eline almış, evirmiş, çevirmiş, bir şeye benzetememiş.

+ Bu benim işime yaramaz ama bir lira veririm. Eve götürürüm, çocuk oynasın.

İkinci olarak fiyat sorduğu manifaturacı parlak taşa beş lira vermeye razı olmuş.

Üçüncü olarak girdiği semerci taşı beğenmiş.

+ Buna on lira veririm. Şu yaptığım semere süs olarak koyarım.

Bizim talebe almış taşı gezmeye devam etmiş. Bir kuyumcuya girmiş.

– Sarraf efendi bu taşa kaç lira verirsin.

İşinin ehli sarraf, talebenin elindeki taşı aldığında gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olmuş.

+ Kaç lira İstiyorsun bu taşa?
– Ben sana fiyat sormaya geldim. Sen kaç veriyorsun?
+ Ne istersen veririm.

Şaşkınlık içinde kalan talebe esnaf esnaf gezdirdiği taşın elmas olduğunu sarraftan öğrenmiş. Elindeki elmasın satılık olmadığını, sadece fiyat öğrenmek için gezdiğini söylese de sarraftan kurtulmak mümkün olmamış.

+ Ne istersen veririm. Evim, dükkanım, arsalarım senin olsun. Yeter ki bu elması bana sat.

Güzel bir lisanla, sarrafı kırmadan talebemiz zor bela dükkandan kurtulmuş. Ama kafası çok karışıkmış. Bakkal bir lira, manifaturacı beş lira, semerci 10 lira vermiş elindeki taşa. Oysa sarraf onun bir elmas olduğunu söyleyip varını yoğunu vermek istemiş.

Dergaha gelen talebemiz hocasının yanına koşmuş. Başından geçen olayları anlatmış. Bir izahta bulunmasını istemiş.

+ Bak oğlum; bir şeyin değerini ancak onun kıymetini bilen anlar, onun yanında değerlidir.

Bu hikayeyi de bir şekilde muhatap olduğumuz bakkallar için yazdım. Elimden gelse bir liralarını vereceğim ama o kadar çoklar ki, hangi birine yetişeyim.