Sibel Arna ve Dadı Hanife

Gazetelerde dolaşırken Hürriyet gazetesinde bir yazı dikkatimi çekti. Yazar Sibel Arna adında bir gazeteci. Yazının içeriğine geçmeden önce Sibel Arna hakkında kısa bilgi vereceğim. Ben de kendisini tanımıyordum. Yazısını okuduktan sonra kendisi hakkında küçük bir araştırma yaptım. Önce bulduğum bilgileri paylaşayım.

Sibel Arna ve Dadı Hanife

1979 doğumlu Sibel Arna;

* Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nü bitirmiş.

* Eylül 2006’dan itibaren CNN TÜRK’te Trends adlı programı hazırlayıp sunuyormuş.

* 1997-2000 yılları arasında Milliyet Gazetesi için moda, kozmetik ve güzellik üzerine “Gezdim Gördüm Yazdım” köşesini hazırlamış.

* 2000-2002 yıllarında, Sabah Gazetesi hafta sonu ekleri için mekanlar, moda, tasarım, sinema ve müzik gibi alanlarda haber, röportajlar yapmış.

* 2002 yılının Temmuz ayında Vatan Gazetesi’ne transfer oldu. Ekonominin magazin tarafı, yeni eğilimlerle ilgili yazılar yazan ve gündemdekilerle röportajlar yapan Arna, Vatan’ın cumartesi ekinde “Bir şey diyeceğim” adlı köşesinde kent yaşamı ile ilgili yazılar yazmış.

* 2003’ün Ocak ayından beri Hürriyet Gazetesi’nde çalışan Sibel Arna, Hürriyet Cuma, Cumartesi, Pazar ve Seyahat gibi eklere haberler hazırlıyormuş.

* Cumartesi ilavesindeki “Sibel Arna ile Moda Gündemi” sayfalarından sorumlu olan Sibel Arna ayrıca, aynı ilaveye tasarım, mimari ve trendlerle ilgili haber ve röportajlar da yapıyormuş.

Kendisi hakkında bilgi verdikten sonra buraya konu olmasına sebep olan yazısından dikkat çekici bölümü size aktarayım:

Biz mi tatile çıkıyoruz dadılar mı?

Tekne tatilinin bana tatil olmamasının bir nedeni de dadımız Hanife Hanım. Tekneye binince, Göcek, Rodos, Simi gezince ona bir şeyler oldu. Resmen aklı uçtu. Yoksa neden Rüzgar’a tarhana çorbası yapalım dediğimde yayla çorbası pişirsin? Bunu yaptığı gün Rüzgar sabah kahvaltıda yumurta yemişti üstelik. E yayla çorbasının içinde de yumurta var. Bir gün içinde iki yumurta veremeyeceğimizi ezbere biliyor.

Yüzme bilmemesine rağmen her gün beş posta denize giremediği için hayıflanmaya başladı. “Sibel Hanım keşke kocamla çocuklarım da burada olsaydı” sayıklamalarının ardı arkası gelmedi. Normal şartlarda Rüzgar’ı mutlu etmek konusunda profesör olan kadın, deniz üstündeyken sınıfta kaldı. Oğlumu alıp, oyuncakları yayıp bir saat kesintisiz vakit geçirmeyi hiç başaramadı. Bunun yerine Rüzgar’ı kucaklayıp, peşimde dolaşmayı tercih etti.

Neden? Nedeni basit. O da insan. Evet denizi görünce giresi geliyor, seni bikinili görünce onun da canı sere serpe uzanmak istiyor. Eminim kamaradaki aynaya her baktığında acaba yüzüm yanmış mı diye kontrol ediyor. Ama tabii ki abartmaması, çalıştığını unutmaması gerek. Hanife Hanım’daki arızaların benzerlerini Kuzey’in dadısında da gözlemledim. Simi’de fotoğraf çekeceğim derken bebek arabasının üstüne kapaklanıyordu mesela.

Bu konuda daha enteresan hikayeleri ise döndüğümde dinledim. Arkadaşım Tülin’in bakıcısının Antalya’daki tatil köyünde bir saat ortadan kaybolmasına, işini gücünü bırakıp gidip göbek dansı kursu almasına kaç puan verirsiniz? Kardeşim dadı mısın, dansöz mü? Bu hareketleri yapabildiğine göre iyi kıvırdığın bir gerçek, niye bir de üstüne kursa yazılıyorsun, anlamadım. Aynı kıvrak insan, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi dalış kursuna da gitmek istemiş. Neymiş su altında nasıl nefes alınıyor çok merak ediyormuş. Büyük konuşmayayım ama ben o kadının kafasını dalış tüpü olmadan suya gömerim!

Yazdıklarının onaylanabilir tarafı yok. Bu yazıyla ilgili pekçok şey söylenebilir. Asıl benim dikkatimi çeken ise kendisinin yazım şekli. Eğer bu kalitede yazan biri Türkiye’nin en çok okunan gazetelerinde yazabiliyorsa, Sibel Arna değil ama bu yazıya onay veren editör şaşkınlığı hak ediyor.

Yazının tamamını okumak isteyenler buradan ulaşabilirler.